Önsöz

Almanya’daki Kültürel Çeşitliliği Medyada Anaakımlaştırmak

Toplumların değer yargıları, davranış ve alışkanlıklarının oluşum ve değişim süreçleri üzerinde televizyon, gazete ve radyo gibi medya organlarının önemli bir etkisi vardır. Toplumun algılama biçimini büyük ölçüde belirleyen ve toplumsal görüş, değer yargıları ve tavırların oluşmasında etkin olan medya, Almanya’da çok kültürlü bir toplumun uyum içinde birlikte yaşamasına katkı sunabilecek en önemli araçlardan birisidir.

Federal Almanya İstatistik Dairesi’nin 2007 yılında yaptığı “Mikrozensus“ adlı araştırmaya göre, Almanya’da toplam 15,4 milyon göçmen kökenli insan yaşamaktadır. Bu sonuca göre, Almanya’nın toplam nüfusunun %18,7’si veya başka bir deyişle bu ülkede yaşayan yaklaşık her beş kişiden bir farklı etnik kökene sahiptir. İstatistiki araştırmalar göstermektedir ki, 2010 yılında Almanya'da yaşayan 40 yaşın altındaki insanların yarısı farklı etnik kökene sahip kişiler olacaktır. Bu insanlardan bazıları bizzat kendisi göç etmiş, bazılarının en azından anne ya da babası farklı bir ülkeden gelmiş, kimisi Alman vatandaşlığına geçmiş, kimisi ise bazı kesimlerin tanımlamalarına göre hala "yabancı" veya "misafir"olarak kalmıştır. Mikrozensus araştırması, bir yandan göçün sayısal boyutunu yansıtarak Almanya’nın bir göç ülkesi olduğunu ispat ederken, diğer yandan Alman ve göçmen kökenli toplumun bu ülkedeki yaşamı birlikte şekillendirmesinin önemini vurgulamaktadır.

Mikrozensus sonuçları, entegrasyon konusunu Federal Almanya Hükümeti’nin ağırlık verdiği, öncelikli konularından birisi olarak belirlemesinde etkili oldu. Entegrasyon konusuna özel bir önem veren Federal Hükümet, bu yöndeki politikaların belirlenmesi amacıyla, „Eğitim, Öğretim, İş Piyasası, Kültürel Çeşitlilik, Spor ve Bilim“ gibi on farklı alanda çalışma grupları kurdu. Gruplar ile Ekim 2006 tarihinden itibaren toplantılar düzenleyen Federal Hükümet, Mart 2007 tarihinde çalışmaların sonuçlarını rapor halinde sundu. Bütün çalışma gruplarının raporları derlendi ve Ulusal Entegrasyon Planı oluşturuldu. Bu gruplardan biri, entegrasyondan sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Maria Böhmer başkanlığında toplanan Medya ve Entegrasyon grubu oldu. Almanya Türk Toplumu (TGD) da bu çalışmalara katılarak konu ile ilgili önerilerini iletti. Eylül 2006’da hayata geçirilen Ernst-Reuter-Girişimi de ekonomi, eğitim, bilim ve medya alanında Türk-Alman işbirliğinin güçlendirilmesi ve iki toplum arasındaki kültürlerarası diyaloğun yoğunlaştırılmasını hedefledi. „Ernst Reuter Girişimi“, Almanya ve Türkiye halkları arasında karşılıklı saygı, anlayış ve empatiyi geliştirmek, diğer ülkenin kültürüne duyulan ilgiyi arttırmak amacını gütmektedir.

Ulusal Entegrasyon Planı ve Ernst Reuter Girişimi bünyesinde tanımlanan hedeflerin hayata geçirilmesi için gerekli önlemler alınmalı, ilgili projeler ivedilikle desteklenmeli, elde edilen sonuçlar belli aralıklarla değerlendirilmeli ve yeni hedefler belirlenmelidir. „Farklı etnik kökene sahip insanlarla diyalog kurmak“ demek, onlar hakkında tartışmak değil, onlarla karşılıklı konuşmaktır. Düzenli aralıklarla tekrarlanan ve iyi yapılandırılmış diyaloglar, Ulusal Entegrasyon Planı ile başlayan süreci daha da başarılı sonuçlara götürecektir. Bu noktada, Ulusal Entegrasyon Planı bünyesinde oluşturulan çalışma grupları kurumsallaştırılarak, ilgili alanlarda elde edilen sonuçları değerlendirme ve yeni hedefler belirleme sürecine katılmalıdırlar.

Etnik kökeni ne olursa olsun, toplumun her kesiminden insanlar Federal Almanya’da bu etnik çeşitlilik içerisinde birlikte yaşayabilmeli, bu ülkedeki yaşamı birlikte şekillendirebilmelidirler. Bu sürecin başarılı olabilmesi için bir yandan Alman Devleti ve Alman toplumunun, diğer yandan da farklı etnik kökene sahip olan kişilerin çaba sarf etmeleri gerekmektedir. Alman Devleti gerekli yasal düzenlemeler ile toplumun her kesiminin eşit haklara sahip olmasını sağlarken, farklı etnik kökene sahip insanlar da - her birey bu sürecin başarılı olmasına bizzat katkıda bulunabileceğinden - toplumsal hayata katılabilmeli ve aynı zamanda sorumluluk da üstlenmelidirler. Federal Almanya için bu ülkede yaşayan insanların kökeninden ziyade ülkenin çıkarları önemli olmalıdır. Bu süreçte başka kültürlerle köprüler kurmak, onların başarılarını olduğu kadar sorunlarını da kabullenmek Almanya’nın çokkültürlü geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.

Yapısında kültürel farklılıklar barındıran bir toplumda, medyanın toplumsal barışı sağlamada son derece önemli bir rolü vardır. Böylesine çok yönlü ve karşılıklı toplumsal etkileşime dayanan bir süreçte, kültürel çeşitliliğin getirdiği yeni fırsatları haber ve programlarına yansıtan, toplumun her kesimine aidiyet hissi veren, bütünsel bir medyaya gereksinim duyulmaktadır. Federal Almanya’da Alman ve Türk medyaları toplumun her kesimine „BİZ“ duygusunu verebilmeli, birbirini anlayan, kabul eden, birbirine saygı ve empati ile yaklaşan bir toplum oluşmasına katkı sağlayabilmelidirler.
Elinizdeki bu kitapçık, konuyla ilgili ortaya konan tespit ve öneriler yoluyla, medyanın toplumda farklı etnik kökenlere yönelik sorumlu, ilkeli, toplumun her kesimini kucaklayan bir anlayışı benimsemesi ve geliştirmesine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Bu kitapçıkta, basın meslek ilkeleri arasında yer alan 'milliyet, ırk, etnisite, dil, din ve inanç ayrımcılığı yapılmaması’, 'insanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti ve düşmanlığı arttırıcı yayınlardan kaçınılması’ gibi maddeler korunmakta, ek olarak hem Türk hem de Alman medyasına yönelik yeni öneriler sunulmaktadır. Ayrıca, toplumsal hoşgörüsüzlükle mücadelede önemli bir misyon biçilen medyanın, ırkçılık, yabancı düşmanlığı içeren, kültürlerarası yanlış anlamalara yol açacak, ön yargıları güçlendirecek yayınlardan kaçınması, farklılıkları zenginlik olarak görerek toplumsal barışa katkıda bulunmasına yönelik öneriler de yer almaktadır. Çalışmada medya kurumları ve mensuplarının dikkat etmesi gereken hususların yanı sıra, kurum içi denetleme mekanizmaları ile eğitim programları geliştirme gibi öneriler de aktarılmaktadır.

Bu kitapçık, tüm ilgili Türk ve Alman medya kuruluşlarına bilgisine sunulacak, ayrıca http://erkayhan.blogspot.com sitesinden de erişime açık olacaktır. Kuşkusuz, öneriler sunulması ve bunların başta ilgili kurum ve kuruluşlar olmak üzere kamuoyuna duyurulması ile, medyada uzun süredir tartışılagelen sorunlar sona ermeyecektir. Bilinmektedir ki, önyargılara dayanan haber ve programlarının varlığı, medya endüstrisinin yapısal değişimi ile de ilgilidir; söz konusu programların üretimi kamu çıkarı yerine ticari çıkarın öne çıkması, çok satmanın, izlenme oranlarının, reklam almanın, genele seslenmenin öncelik kazanması, medya çalışanlarının hataları, gazeteci ve yapımcıların editörlük özerkliklerinin zayıflaması gibi pek çok faktöre bağlıdır.

Umuyoruz, bu çalışmada yer alan öneriler en azından ilgili kurumlar, medya kuruluşları ve sivil toplum örgütleri arasında bir tartışma başlatarak veya hızlandırarak duyarlılığı arttırabilir, bu tartışma başka yeni fikirlerin doğmasına önayak olabilir.

Dileğimiz, medya kurumlarının bir sorgulama ve dönüşüm sürecine girmesi ve çokkültürlü yaşamın dinamiklerine uyumlu olarak kamusal alana daha iyi hizmet sunabilmesidir.

Şeref Erkayhan, Karlsruhe, Eylül 2009