1.8 Suni Gündem Yaratılması, Ön Yargı ve İmgeler

Almanya'da uluslararası düzeyde değer taşıyan göç ve entegrasyon araştırmaları yanında, şüphesiz bu süre içerisinde, konuyla ilgili bilimsel olmayan çalışmalar, popüler tarzda yazılan kitaplar da oldu. Bu türden kitapların medya aracılığıyla yayılmasıyla, adeta göç ve entegrasyon politikalarındaki hataların gizlenmeye çalışıldığı izlenimi veren bu durum endişeyle izlenmektedir.

Bu konuda, 2006 yılı Şubat ayında Almanya üniversitelerinde araştırma yapan 60 bilim insanı, „Müslümanlar’a adil davranılsın“ başlığıyla, göçmenlere yönelik tartışmaların Müslümanlık çerçevesinde darlaştırılıp, ön yargıları körükleyerek sürdürülmesini eleştiren bir açıklama yayınladılar. Göç konusunda yaptıkları değişik araştırmalarla tanınan bilim insanları, tartışmaların Necla Kelek, Ayaan Hirsi ve Seyran Ateş'in bilimsel olmayan kitaplarına dayanarak yapılmasının yanlış olduğuna dikkat çektiler.

Profesör Dr. Yasemin Karakaşoğlu ve Dr. Mark Terkessidis tarafından kaleme alınan ve aralarında Prof. Dr. Ursula Boos-Nünning, Prof. Dr. Christoph Buttenvegge, Prof. Dr. Klaus Geiger, Prof. Dr. Barbara John'un da bulunduğu altmış kişi tarafından imzalanan açıklamada [9], başta Necla Kelek'in ,Yabancı Gelin'i olmak üzere Ayaan Hirsi'nin ,İtham Ediyorum' ve Seyran Ateş'in ,Ateşe Büyük Yolculuk' kitaplarına atıfta bulunularak, zorla evlendirmelere karşı bir kampanyada, bu kitapların tavsiye edilmesi eleştiriliyor. Açıklamada şöyle deniliyor:

„Bu kitaplar İslam'ın ataerkil ve gerici bir din olarak gösterildiği şikayetlerin karışımından oluşuyor. Kitapta yer alan tavsiyelerin hedefi açık: Zorla evlendirme ve diğer insanlık dışı davranışların nedeni gerici İslam’dır. Bu durumdan kurtulmanın yolu da Almanya’ya, daha geniş deyimle Batılı toplumlara entegre olmaktır. Bu kitaplar kişisel deney ve tek tek olayların toplumsal bir sorun haline getirildiği, bilimsel doğruluğu az olduğu gibi, aynı zamanda oldukça tehlikeli de görülen, değersiz çığırtkanlıklardır. Bakanlık ve belediyelerin, aydınlatıcı söylemlere, bilimsel araştırmalara dayalı kitapları tavsiye etmeleri beklenir. Ancak göç ve entegrasyon konusunda yapılan tavsiyeler bunun tam tersi.

İçişleri eski bakanının Necla Kelek'in kitabını tanıtması, Kelek'in bu araştırması nedeniyle „Geschwister Scholl Ödülü“'nü alması, Federal Göç ve Mülteciler Dairesi'nin itibarlı bir danışmanı olarak atanması, bakanlıkların ciddi araştırmalar yerine böylesi ciddiyetsiz kaynakları esas alması ve bunların medya ve yerel yönetimlerin belli bir bölümü tarafından uzman olarak görülmesi gibi gelişmeler bizi ürkütüyor.

TAZ'dan Zeit'a kadar tüm gazeteler, Türkler’in ve Müslümanlar’ın davranış nedenlerini yorumlatmak için Kelek'e başvuruyorlar. Kelek de İsviçre maçında Türk futbolcuların şiddet eylemlerinin de, Fransa'daki göçmen ayaklanmalarının da kaynağında İslamiyet ve Türk kültürünün yattığı tespitini yaparak, bu tür olayların Almanya'da da olabileceği ön görüsünde bulunuyor. Halbuki bu analizler, İslamiyet ve Türkler’le ilgili klişelerin, Kelek'in aile hikayeleri eklenerek yaygınlaştırılmasından başka bir anlam taşımıyor.
Kamuoyunda bilimsel araştırmaları hiçe sayarak sürdürülen tartışmalar, İslam ve göçmenlerle ilgili ön yargıları pekiştirmekle kalmıyor, göçmenlerle ilgili konulara da sınırlandırmalar getiriyor. Kamuoyu yaratılan suni gündem ile uğraştırılıyor. Kimse günlük yaşamdaki ayrımcılık, eğitim gibi alanlardaki problemler üzerine konuşmuyor.
Günümüzde Almanya’nın birçok eyaletinde öğrencilerin % 40'ı göçmen kökenli ailelerden geliyor. Göçmen kökenli toplumunun geleceğinin şekillendirilmesi için akılcı tartışmaların yapılmasının tam zamanı. Ancak bu tartışmalar, bulvar edebiyatı temel alınarak değil, akılcı yollarla elde edilen bilgiler temelinde sürdürülmek zorundadır.“
Açıklamada imzası bulunan Duisburg- Essen Üniversitesi, Göçmen Pedagojisi Bölümü’nden Prof. Dr. Ursula Boos-Nünning ise şöyle demektedir:
„Romanlar üzerinden politika yapılmaz. Göçmenler üzerinden yapılan politikaların romanlara dayandırılmasına, romanlardan çıkarak yasaların sertleştirilmesine, ön yargıların güçlendirilmesine dur demek gerekiyor. Kimse zorla evlilik ve aile içi şiddetten yana tavır almıyor. Karşı çıkılan, bu istisnai durumların genelleştirilmesi ve bir dinin, bir kültürün sorunu gibi gösterilmesidir. Şimdilerde geçerli politika bu. Necla Kelek de bu politikayla uyuşuyor ve malzeme sunuyor. Herkes istediğini yapmakta serbesttir. Kelek de bir edebiyatçı olarak istediği şekilde roman yazmakta serbesttir. Ama bu tür romanlar üzerinden politika yapılırsa, bizim gibi bilim insanlarının da müdahale etme hakkı vardır. Ben 1971'den bu yana göçmenlerle ilgili araştırmalar yapıyorum. Müslüman erkeklerin saldırgan, Müslüman kadınların kurban olarak gösterilmesi çabaları dünya çapında yapılıyor. Almanya'da medyaya bakın, her gün Türk-Müslüman gençlerin başarısızlığı, şiddet eğilimleri üzerine yazılar yayınlanıyor. Müslüman kadınlar, genç kızlar zavallı olarak gösteriliyor; onlar için tek çözüm 'medeniyet'e sığınmak. Başlangıçta uç tiplerle başlayan tartışma, sanki göçmenlerin hepsi böyleymiş gibi sürdürülüyor. Kamuoyu ön yargılarla donanıyor ve sonra yola getirme çabaları başlıyor. Normal olan, bizim bilimsel araştırmalara dayanarak söylediğimiz şeyler, istisna olarak niteleniyor, istisna olan Kelek gibilerin romanlarına dayanan şeyler ise normal olarak dayatılıyor. Bu tehlikeli bir durum. Ama böyle isteniliyor. Baden Württemberg'deki „Vicdan Testi“ ile ilgili protokolleri okuyacak olursanız, amacın göçmenlerin hepsinin 'barbar Müslümanlar' olarak görülüp yola getirilmek olduğunu anlarsınız“.

[9] Entegrasyon politikası önyargılara dayanıyor. Bu nedenle de geleceği yok, Dr. Mark Terkessidis,  Prof. Dr. Yasemin Karakaşoğlu. Çeviren Semra Çelik, 02.2006, Radyo Kassel.