1.6 Farklı Etnik Kökene Sahip İnsanlar Homojen Bir Grup Değildirler

Federal Almanya’da yaşayan farklı etnik kökene sahip insanların homojen bir grup oluşturmadıklarının anlaşılması uzun bir süre aldı. 2007 Eylül ayında Heildberg’deki Sinus Sociovision Enstitüsü’nün yaptığı analiz ve araştırma raporunda, ülkenin nüfusunun % 18.6’sını oluşturan göçmenler ile ilgili genel tanımlamaların aksine, dikkat çekici veriler ortaya çıktı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya yapılan işgücü göçünün üzerinden 50 yıldan fazla bir süre geçti. İlk başta sadece kalifiye işçilerin temsil ettiği göçmenler arasında, süreç ilerledikçe sınıflar, kültürel farklılıklar yıldan yıla değişme gösterdi. Bu bakımdan göçmenler için yapılan genel tanımlamaların çoğu artık bugün gerçeği ifade etmemektedir.

İlk kez Heidelberg’deki Sinus Sociovision Enstitüsü tarafından, göçmen kökenli kişiler arasındaki farklılaşma özelliklerini tespit etmek üzere yapılan “Yaşam Biçimleri Analizi” bu açıdan somut bulgular içermektedir. Araştırma göçmen kökenli kişilerin artık sosyo-kültürel açıdan homojen bir grup olmadıklarını ortaya konmuştur. Araştırma Almanya’da yaşayan göçmen kökenli insanların günlük yaşamlarından, aileye ve dini değerlerine bağlılığına, kültür ve sanat etkinliklerine ilgileri olup olmadığına kadar birçok konuyu ayrıntılarıyla ortaya koymaktadır.

Sinus Sociovision Enstitüsü’nün araştırması, Almanya’da yerli ve göçmen kökenli kişiler arasındaki ilişkilerde ulusal kökenin, gelinen ülkenin, ortak dinin değil, sosyal kökenin belirleyici olduğu tespit edilmiştir. Araştırmaya göre, Türkiye kökenli bir işçi, aynı fabrikada çalıştığı Alman iş arkadaşına Türkiye kökenli bir işverenden daha yakındır. Toplumda aynı sınıfsal konuma sahip olan, farklı uluslardan ve inançlardan gelen insanların günlük yaşamda birbiriyle uyum içinde yaşadığını tespit eden araştırma, ayrıca Alman eğitim sistemi içinde göçmen çocukların dezavantajlı durumda olduklarını da vurgulamaktadır [6].

Sonuç ise bilinen bir gerçeği tekrar gözler önüne sermektedir: Her kültürde olduğu gibi göçmen kökenli insanlar arasında da muhafazakarından liberaline, entelektüelinden, çok kültürlü yaşamayı tercih edenine kadar farklı kesimlere rastlamak mümkündür. Kamuoyunda hakim olan genel kanının aksine Türkler, İtalyanlar, Polonyalılar, Ruslar ya da diğer göçmen kökenli insanlar da en az Alman toplumu kadar çeşitlidirler. Araştırma, göçmen kökenli insanları sadece milliyetlerine ya da dini inançlarına indirgemek ve kategorilere ayırmanın doğru olmadığını bilimsel olarak kanıtlamaktadır.
Araştırma, etnik kökenleri farklı insanların oluşturduğu farklı sosyal sınıfların olduğunu, ancak burada Türk sosyal sınıfı ya da Yunan sosyal sınıfının söz konusu olmadığını, aksine entelektüel sınıf gibi, farklı etnik kökenli kişilerin birlikte oluşturdukları bir sosyal çevrenin oluştuğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Etnik kökene göre değil de, sosyal yaşam tarzına göre sekiz farklı sosyal çevrenin belirlendiği araştırmada, etnik kökenin, göç nedenlerinin ve dinin rolünün, göçmenlerin yerleştikleri ülkede oluşturdukları sosyal çevrede, mutlak belirleyici olmadığı ve ayrıca dinin etkilerinin gereğindan fazla abartıldığı belirtilmektedir.

Sinus Sociovision Enstitüsü’nün araştırması, ülkedeki göçmenlerin öyle gösterildiği gibi dinci olmadığını ortaya koymaktadır. Kökten dinciliğin yaygın kanının aksine Almanya’da göçmen kökenlilerin karakteristik özellikleri arasında olmadığı görülürken, araştırmaya katılanların % 84’ü dinin özel bir konu olduğuna inanmakta ve devletin yasalarının dinin kurallarından daha önemli olduğunu düşünmektedir. Bu sonuçlar ile araştırma şimdiye kadar göçmenlerle ilgili çizilen genel karamsar tablonun tam aksini gözler önüne sermiştir. Böylece ‘kültürlerarası çatışma’ gibi son derece hararetli tartışmaların aslında abartıdan öte olmadığı anlaşılmaktadır.

Yine ilginç bir sonuç olarak, bugüne kadar yapılan analizlerin çoğunda Türkiye gibi Müslüman ülkelerden gelen göçmenlerin daha içe kapalı şekilde, “paralel toplumlar” olarak yaşadıkları ileri sürülürken, Sinus Sociovision Enstitüsü araştırması, eski Sovyetler Birliği’nden gelen Alman kökenli kişiler ile eski Yugoslavya ülkelerinden gelen kişilerin daha fazla içe kapalı yaşadıklarını ve daha az Almanca bildiklerini saptamıştır. Bu çevrelerin dışa açılarak başka yaşam biçimleriyle ilişki kurmadıkları ifade edilerek, çoğunun “geldiğim ülke benim vatanım, Almanya ise ekmeğimi kazandığım yer” şeklinde düşündükleri raporda yer almıştır.

Araştırmada Türk kökenli gençlerin dörtte üçünün kendilerini Almanya’ya ait hissettikleri, Almanca konuştukları, sadece 1990’lı yıllarda Almanya’ya gelen dörtte birlik bir kısmının kendi içlerinde bir çevre yarattıkları vurgulanmıştır.

Ayrıca, göçmenler arasında yüksek eğitimli ve yüksek gelirli kişilerin oranının genel toplum içindeki oranın üstünde olduğu tespit edilmiştir. Yine araştırmaya katılanların % 80’i Almanya’da “memnuniyetle” ya da “çok memnuniyetle” yaşadığını ifade ederken, sadece çok az bir bölüm kökeninin geldiği ülkede yaşamayı tercih ettiğini söylemiştir.

Toplum analizcileri 21. yüzyılın elit tabakasını, “entelektüel, kosmopolit ve çokkültürlü uzman kesim” olarak nitelendirirken, bu grup göçmenlerin dörtte birini oluşturmaktadır. Çoğunluğu kadınlardan oluşan bu grup, çokkültürlü ve farklı felsefelerden etkilenen, yaratıcı kimlikleri ile gurur duymaktadırlar. Söz konusu elit kesimin kendinden emin şekilde, toplumda öncü olma görevi üstlendikleri vurgulanmaktadır. Araştırmada dikkati çeken bu nokta ile, göçmen kökenli kişiler arasında “yeni Alman elitleri”nin oluşmaya başladığı görülmektedir. Ticaret, sanat, medya, siyaset gibi alanlarda artık çok sayıda göçmen kökenli insanın yer aldığına, bunların göçmenler arasındaki oranının Almanlar’ın genel toplumu içindeki oranından fazla olduğuna işaret edilmişti. Sinus araştırmasında, bu grubun çoğunluğunun Alman vatandaşı olduğu ve geleneksel dini köklerine bağlı olan kişilerin % 16 ile sınırlı olduğu belirtilmiştir.

Sinus Sociovision Enstitüsü ayrıca, göçmen kökenli kişiler arasında sınıf atlayanların oranının da yüksek olduğuna dikkat çekmiştir. Bu kesimler arasında eski sosyal devlet anlayışına karşı çıkanların sayısının yüksek olduğuna da işaret edilerek, bu kesimlerin “geleneksel misafir işçi ailesi” özelliği taşımadıkları dile getirilmiştir. Araştırma sonucu, göçmenlerin % 70’inin “istendiği takdirde yükselmenin mümkün olduğu”na inandıklarını ortaya koymuştur. Göçmenler arasında yükselmeyi başaranlar ile geride kalanlar arasında mesafenin açıldığı görülmüştür. Ayrıca eğitim seviyesi ve geliri yüksek olan kişilerin, göçmen oranı daha az olan bölgelerde oturmayı tercih ettikleri de belirlenmiştir. Analizciler, göçmenler arasında dörtte birlik bir bölümün hala geri seviyede kaldıklarını ve kendi çevrelerinden oldukları halde, yükselmeyi başaran kişilerin olduğunu görmelerinin onlara daha çok acı verdiğini bildirmişlerdir. Araştırma, bu grubu köklerinden kopmuş alt tabaka olarak nitelerken, bu tabakada olanların, Almanya’da yaşayan göçmenlerin ikinci sınıf vatandaş olarak muamele gördüklerine inandıklarını da aktarmaktadır. Bu gruba daha çok eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya ile 1990’lı yıllarda Almanya’ya gelen Türk erkeklerinin girdiği, bunların genellikle Almanca konuşamadığı, kendi aralarında içe kapandıkları ve dış dünya ile iletişime giremedikleri ifade edilmektedir. Bu grup Almanya’yı sadece para kazanılacak bir yer olarak görmekte, çoğunluk toplumu ile barışık yaşamamaktadır. Öte yandan göçmen kökenlilerin büyük bir kısmı için, entegrasyon ne çözülmemiş bir sorun ne de açık bir sorundur.

Hangi göçmen grupları var?

Sinus Sociovision Enstitüsü’nün araştırmasına göre, Almanya’da sekiz farklı göçmen grubu/çevresi bulunmaktadır. Bunlar:
  • Yerleşik dinci çevre (% 7): Bu grup çağ dışı, feodal ve dincidir.
  • Geleneksel işçi çevresi (% 16): Kol gücüyle çalışan klasik işçiler.
  • Toplum içindeki yerini sosyal konumuyla belirleyen çevre (% 12): Yükselen kesimler.
  • Kökenini kaybedenler (% 9): Bu çevrenin çok açık bir kimliği yoktur.
  • Entelektüel-kozmopolit çevre (% 11): Küreselleşmiş bir  özellik taşıyor.
  • Çok kültürlü performans çevresi (% 13): Çok kültürlü, batılı, başarılı.
  • Uyumlu sosyetik çevre (% 16): Güvenliğe ve uyumluluğa önem veriyor.
  • Altkültür grubu (% 15): Uyumsuz, direnişçi gençlik.
Araştırma nasıl yapıldı ?

Sinus Sociovision Enstitüsü tarafından “Almanya’da Göçmen Çevreler” başlığıyla yapılan araştırma, 2006-2008 yılları arasında, 14 yaşından büyük 2072 kişi arasında, 100 saati aşan detaylı röportajlarla yapıldı. Araştırmaya Federal Aile Bakanlığı, Kuzey Ren Vestfalya eyaleti Başbakanlığı Kültür Dairesi, Deutscher Caritasverband, Konrad-Adenauer-Stiftung, SWR gibi kurumlar destek verdi.
[6] Yeni Göçmen Analizi, Evrensel, 12 Aralık, 2008