1.5 Medyada Toplumsal Konuların Etnik- ve Dinselleştirilmesi

Federal Almanya’da yaşayan Türkler, yetmişli ve seksenli yıllarda ulusal ve etnik kriterlere göre tanımlanırken, günümüzde yeni bir Türk imgesi yaratılmış durumdadır. Son yıllarda görülmektedir ki, Türk toplumu içindeki sosyal tabaka çeşitliliği, dini mezhep farklılıkları ve farklı bölgelerin farklı geleneklere sahip olduğu gerçeği göz ardı edilerek, Türkler homojen bir dini grup olarak tarif edilmektedirler. Bu tarife göre tüm Türkler’in ortak paydası İslam dinidir. Medyanın haber ve programlarında versdiği mesaja göre ise İslamiyet, adeta şiddeti destekleyen bir din, kutsal kitap Kuran ise anayasa ile bağdaşmayan bir metindir. Medya tarafından topluma verilen mesaj, şiddetin kaynağının kökten dinci terör değil, adeta İslam dininin ta kendisi olduğudur. Batı medyası adeta söz birliği etmişcesine, tek tip, homojen, tüm dünyaya yayılmış ve şiddet eğilimli bir İslam tablosu çizmektedir. Bu tabloda, Türkler’in temel toplumsal özellikleri sadece dine indirgenerek, Almanya’da yıllardır süregelen entegrasyon ve Türkler tartışması din üzerine odaklandırılmaktadır [4].

Toplumun sınıfsal yapısı üzerine araştırmalarıyla ünlü, Köln Üniversitesi Politik Bilimler öğretim üyesi Prof. Christoph Butterwegge [5], Almanya'da gerçek sorunların gizlenebilmesi için günah keçileri yaratılması ve medyanın bu konuda oynadığı rol üzerine çok sayıda araştırma yapmış ve kitaplar yazmıştır. Son kitaplarından birisi, "Medya Göçmenler ve Uyum" adını taşımaktadır. Butterwegge kitabında, medyada şiddet olaylarının etnik yapıyla bir arada tartışılmasının, şiddet ve göçmenlik olgularının iç içe geçirilmesinin ortaya çıkardığı göçmen tablosunu ve bu durumun ortak yaşamı nasıl dinamitlediğini anlatmaktadır. Butterwegge’ye göre;

„Almanya'nın bütün okullarında olan şiddet, sanki yalnızca göçmenlerin çoğunlukta olduğu okullarda ve göçmenlerin kültür veya dinlerinden kaynaklanıyormuş gibi tartışılıyor. Şiddet aslında hep vardı, toplumun dışına itilen grupların -bazılarının deyimiyle asosyallerin- başvurduğu bir yöntem olarak görülüyordu. Şimdi de göçmenler, göçmen gençler öne çıkarılarak öyle olduğu kanıtlanmaya çalışılıyor“.

Butterwegge yine bir röportajında, „Medyada göçmenler ne şekilde yer alıyor?“ sorusuna şöyle yanıt vermektedir:

„İngilizler’in 'Kötü haber en iyi haberdir' sözünü göçmenlerle ilgili haberlere uyarlayabiliriz. Alman medyasında 'en kötü yabancı en iyi yabancıdır' düşüncesi egemen. Örneğin, göçmenler hep polisiye olaylarla birlikte ele alınıyor. Hatta buna “Ausländerkriminalität” denerek, göçmen olmanın potansiyel suçlu olmak şeklinde algılanması ve göçmenlerin göçmen olmalarından kaynaklanan değişik bir suç tarzı varmış, Almanla’rın işlediği suçlarla göçmenlerin işlediği suçlar farklıymış gibi bir hava yaratılıyor. Örneğin, Türk gençleri benzin istasyonunu soydu diye başlık atılınca, sanki soygunun nedeni yalnızca Türk olmakmış, Almanlar böyle bir şey yapmazlarmış veya soygunun etnik yapıdan başka bir nedeni olamazmış gibi bir hava egemen kılınıyor. Göçmenlerin medyada negatif gösterilmesinin başka bir dönemi de 1990'lı yıllarda oldu. Mültecilerle ilgili olarak ‘asalaklar, sosyal sistemimize sinsice sokulan ve bizim sırtımızdan yaşayan parazitler' tanımlamaları, hem politikacılar hem de medya tarafından kullanıldı. Üçüncü alan 11 Eylül'den itibaren başlatılan 'Terör ve İslam' bağlantısı oldu. Burada İslam ve Müslümanlar genel olarak hedef alındı, radikal İslam değil, genel olarak İslam söz konusu oldu. 11 Eylül sonrası Müslümanlar ile ilgili öylesine kötü bir imaj yayıldı ki, her Müslüman'ın potansiyel terörist olabileceği korkusu yayıldı. Dördüncü alan ise, değişik kültür ve dinlerden insanların bir arada barış içinde yaşamasının mümkün olmadığı, çok kültürlü toplumun iflas ettiği haberleri. Televizyon ve gazeteler ortak yaşamın olanaksız olduğunu empoze ediyor. Ortak yaşamın yerine kültürler, dinler çatışması ekranlara getiriliyor. Tüm bunlar, göçmenlerle ilgili ön yargıları güçlendiriyor. Zaten çok zor koşullarda yaşayan göçmenlerin yaşamını daha da zorlaştırıyor.“

Prof. Chiristoph Butterwegge şöyle devam etmektedir:

“Gerçek problemler sosyal problemlerdir. Bu problemler etnik veya dini gruplar arasında ya da dinlerle kültürler arasındaki farklardan değil, Almanya'daki toplumsal yapıdan kaynaklanan sorunlardır. Örneğin, yoksulla zengin arasındaki uçurumun derinleşmesi gerçek sorundur. Bu sorun doğal olarak göçmenler arasında daha da yoğun olarak hissedilmektedir. Çünkü göç kökenli olanlar toplumsal açıdan en dezavantajlı olan kesimi oluşturmaktadır. Toplum aslında yoksullar ve zenginler diye bölünmüşken, göçmenlerle Almanlar gibi suni farklılıklar öne çıkarılmaktadır. Böyle olunca da toplumun sosyal adalet temelinde yeniden biçimlendirilmesi, yeni bir politikanın uygulamaya sokulması, gerçek sorumlulardan hesap sorulması gündeme gelmemektedir. Sosyal sorunların etnikleştirilmesi, din ve kültürlere bağlanması şeklinde medyaya da yansımakta ve medyanın da yardımıyla bilinç çarpıtması yapılmaktadır. Böylelikle gerçek sorunlar göz ardı edilerek, göçmen kökenliler günah keçisi olarak medyada da kullanılmaktadır”.

Kasım 2006’da Alman WDR, ZDF ve France Televisions tarafından Essen Zeche Zollverein’da düzenlenen “Medya ve göçmenler” konferansında, medyanın entegrasyondaki rolü adlı panelde, 11 Eylül'den sonra medyada göçmenler, özellikle İslam ülkelerinden gelen göçmenlerle ilgili tek taraflı, ön yargılı ve terör çerçevesinde haberler yapılması eleştirilirken, kültürler arası çatışmanın olmadığı, çatışmanın zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul olmasından kaynaklandığı, ama halkın medya aracılığıyla etki altında bırakıldığı, İslam’ın ve Müslümanlar’ın düşman olarak gösterildiği eleştirisi dile getirilmiştir. Panele Fransa'dan katılan filozof Tarık Ramadan şöyle demiştir:

„Fransa'daki olaylar İslam ve göçmen gençlerin entegre olamamalarından değil, sosyal eşitlik isteğinden kaynaklanıyor. Yaptıklarının yanlış olduğunu kabul etmekle birlikte bu çocuklar kendilerini Fransız vatandaşı olarak görüyorlar ve sosyal adaletsizliğe karşı çıkıyorlar. Bunu etnik ve dini bir olay olarak göstermek yanlıştır".

[4] Almanya'daki Türk imajının geldiği nokta, Sanem Kleff ve Eberhard Seidel, 31.08.2007, http://tr.qantara.de
[5] Christoph Butterwegge/Gudrun Hentges (Hg.), Massenmedien, Migration und Integration, Wiesbaden 2006, 260 Seiten, ISBN-Nr. 3-531-15047-2.