1.2 Almanya’da Kültürel Çeşitlilik İçinde Birlikte Yaşamak

Federal Almanya şimdiye kadar kendini bir göç ülkesi olarak tanımlamamakta ısrar etse de, göç hareketlerinin doğal bir sonucu olarak çokkültürlü bir toplum yapısına sahip bir ülkedir. Avrupa'nın geneline bakıldığında da durum farklı değildir. Avrupa Birliği’nin 2008 yılını „Avrupa Kültürlerarası Diyalog Yılı“ ilan etmesi, var olan kültürel çeşitliliğin Avrupa'nın bir sorunu değil, zenginliği ve avantajı anlamına geldiğini göstermektedir. Bu yöntemle, kültürlerin, halkların ve dinlerin birbirlerini daha iyi anlamaları ve toplumda, ortak yaşama vurgu yapan 'biz duygusu'nun gelişmesi amaçlanmıştır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 7 Aralık 2000 tarihli toplantısında kabul edilen Avrupa Antlaşmaları Kültürel Çeşitlilik Deklarasyonu da, kültürel çeşitliliğin önemine değinerek, kültür farklılıklarını korumada, kamu hizmeti yayıncılığının önemli bir rol oynadığının altını çizmiştir.
Almanya’nın bir göç ülkesi olması, Avrupa genelinde yapılan kültürel çeşitlilik konulu tartışmaları burada da kamuoyunun gündemine taşımıştır. Yaygın olan kanı, Almanya’daki birçok kurum ve kuruluşun toplumun yapısının değiştiğinin pek farkında olmadığıdır. Örneğin, Almanya’nın en kalabalık eyaleti olan Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki okullarda öğrencilerin % 30’u göçmen kökenlidir ve bu oran sürekli artmaktadır. Kültürel çeşitlilik Federal Almanya’nın geleceğini önemli ölçüde belirleyecek olan bir olgu haline gelmiştir. Bu anlamda, kültürel çeşitlilik, farklı kökenlerin kabul edildiğinin ifadesi ve ülkenin kültürel gelişimi için birer referans noktası olmalıdır. Ancak bunun için çoğulcu toplumun da kültürel çeşitliliğe açık olması gereklidir.

Farklı olana karşı geliştirilecek toplumsal refleksler önceden varolan ve hep aynı kalan unsurlar değildir. Farklıllıkları kabullenen ve zenginlik olarak gören bir toplumsal davranış biçimi oluşturulabilir, inşa edilebilir. Siyasetçiler, entelektüeller ve medya gibi kurum ve kuruluşlar bu anlamda belirleyici unsurlardır. Farklı olana ilişkin geliştirilecek toplumsal refleksi olumluya veya olumsuza çevirmek büyük ölçüde bu kişi, kurum ve kuruluşların elindedir. Medyanın da desteği ile, „çeşitlilik içinde birlik“ anlayışından yola çıkarak, Almanya’da diğer kültürel, dinsel ve etnik farklılıklara yer olduğu olgusu etkin bir şekilde inşa edilebilir.

Bu süreçte özellikle kurumlara önemli görevler düşmektedir. Kurumlar kültürel çeşitliliği anaakımlaştırmak için kendi paylarına düşenleri yapıp yapmadıklarını irdelemeli, toplumun değişen yapısı içinde, farklı etnik kökenlerden gelenlere, onların beklentilerine ve yaklaşımlarına kendi kurumlarında ne oranda yer verdiklerini gözden geçirmeli, farklı etnik kökenden gelenlere eşit imkanlar tanıyıp tanımadıklarını tartışmalıdırlar.

Medya  kuruluşları,  toplumda  ırk,  etnik  köken  ve  dini inanç  temelinde  tanımlanan  kültürel  çeşitliliğe  sahip grupların,  ulusal  ve  uluslararası  düzenlemelerde  yer verilmiş  ve  koruma  altına  alınmış,  var  olma  ve  kendini ifade  etme  hakkını  gözetmelidirler. Bu  grupların ayrımcılığa uğramaksızın, toplumsal barışı güçlendirme yönünde  desteklenmelerinde medyanın rolü son derece önemlidir. Bu  bağlamda,  medya  kuruluşlarında kültürel çeşitliliğin temsilinde karşılıklı anlayışı güçlendirecek bir  yaklaşım  benimsemek  öncelikli  hedef  olmalıdır.

Federal Almanya’da hükümetler kültürel farklılıkları zenginlik olarak görerek, toplumun önemli bir olgusu olan kültürel çeşitlilik konusunu dikkate almalı ve toplumda birlikte yaşamayı destekleyen devlet politikaları geliştirmelidirler. Bu alanda özellikle kültürel faaliyetlere teşvikler sağlanmalı ve bu teşviklerden faydalanmak kolaylaştırılmalıdır. Kültürel çeşitliliğin toplumsal zenginlik olarak değerlendirilerek, tanıtılmasına dönük  yayınlar da bu konuda önemli katkılar sağlayabilir.